Aile Danışmanlığı

BİLİŞSEL DAVRANIŞCI AİLE TERAPİSİ
Bilişsel Terapi yönteminin merkezinde bilişler yer alır. Bilişler bizim tutum, düşünce, değer, yorum ve inançlarımızdan oluşur. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), düşüncelerimizin duygularımız, davranışlarımız ve bedensel tepkilerimiz üzerinde büyük bir etkisi olduğundan yola çıkar.
Dayandığı temel itibarıyla diğer psikoterapilerden farklı olan bilişsel terapinin tedavi uygulamaları süreç ve içerik olarak yapılandırılmıştır. Öncelikle kişinin güncel sorunlarına odaklanır, süre olarak daha sınırlı, ve daha çok sorun çözme hedeflidir. Bilişsel Davranışçı terapi sadece başvuranların güncel sorunlarını çözmez aynı zamanda bütün yaşamları süresince sorunlarını çözmekte kullanabilecekleri özel bir takım beceriler de öğretir. Bu beceriler çarpık düşünceleri saptamak, inançlarını değiştirmek, çevreyle yeni ilişkiler kurmak ve davranış Bilişsel Davranışçı terapi kognitif modele dayanır, bunu basitçe ifade etmek istersek, olayları algılama biçimimizin bizim duygusal tepkilerimizi etkilediği gerçeği kognitif terapinin ana çıkış noktasıdır. Yani “OLAYLARI OLDUĞU GİBİ DEĞİL, OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜRÜZ.
Örneğin bu yazıyı okurken okuduklarımızı bir değerlendirmeye ve yoruma tabi tutarız. Bu satırları okuyan bir kişinin “çok güzel, tam benim aradığım tedavi türü” diye düşündüğünü varsayalım, bu kişi kendisini mutlu, hevesli hissedecektir.
Bir diğer kişinin ise buraya kadar yazılanları okurken aklından “iyi gibi görünüyor, ama ben yapamam, bende işe yaramaz” şeklinde düşünceler geçmişse bu kişi de kendisini karamsar ve isteksiz hissedecektir
. Bu satırları okuyan her insan kendine göre bir değerlendirme ve yorumlama yapar, sonuçta ortaya çıkan duygu ve davranış bundan etkilenir. Yani kişinin duygusal tepkisi doğrudan durumdan (örneğin burada yazıyı okuma) değil, durumla ilgili düşüncelerinden etkilenir. İnsanlar gerilim, baskı altında oldukları zaman net ve açık düşünemezler ve düşünceleri bir biçimde çarpıklaşmaya başlar. Bilişsel Davranışçı Terapi kişilerin sıkıntı verici düşüncelerini saptamalarını ve bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi olduğunu incelemelerine yardımcı olur. Ardından uygunsuz düşünceleri değiştirmeyi öğrenip içinde bulunulan gerçekliğe uygun düşünülmeye başlandığında kişi kendisini daha iyi hisseder. Sorun çözme ve davranış değişikliği en çok ele alınan konulardır.
Bilişsel davranışçı terapilerde terapist ve danışan birlikte danışanın sorunu hakkında ortak bir fikir edinerek sorunu birlikte anlamaya, mevcut sorunun danışanın düşünce, duygu ve davranışlarını ve gün içindeki işlevlerini nasıl etkilediğini belirlemeye çalışırlar.
Danışanın kişisel sorunlarının anlaşılmasını izleyerek terapist ve danışan bir sonraki aşamada tedavi hedefleri belirleyip bir tedavi planı oluştururlar. Terapinin amacı danışanın sorunlarını çözmekte halen kullandığı baş etme yöntemlerinden daha yararlı olabilecek yeni çözümler üretebilmesini sağlamaktır. Bunu izleyerek, danışanın terapi seansları içinde öğrendiklerini terapi seansları arasındaki süreç içinde de uygulaması istenir.
Pratik bir takım zorunlu durumlar bir yana bırakıldığında (belli bir süreyle terapiye gelebilme imkanı gibi) terapinin ne kadar süreceği terapistle danışan tarafından birlikte verilir. Genellikle 2-3 seanstan sonra ilk seanslarda ortaya konulan amaçlara ne kadar sürede ulaşılabileceği konusunda terapistin kabaca bir fikri olur. Bazı danışanlar için 6-10 görüşme gibi çok kısa bir süre yeterli olabilir. Daha uzun süreli sorunları olan kimi danışanlar aylarca hatta bir yılı geçen bir süre boyunca terapide kalmayı seçebilirler. Danışanla başlangıçta, çok ağır bir kriz durumu söz konusu değilse haftada bir kez görüşülür. Kişi kendini daha iyi hissetmeye başlar başlamaz seansların aralığı açılmaya başlar önce 15 günde bir daha sonra üç haftada bire doğru görüşmeler kademeli olarak seyrekleştirilir.
Bilişsel Davranışçı Terapi ile birlikte ilaç tedavisinin birlikte yürümesi mümkündür. İlaç kullanılması gerektiğini düşündüğü durumda terapistiniz bu durumu size söyleyerek durumun avantajlarını ve dezavantajlarını sizinle tartışacaktır. Birçok durum hiç ilaç kullanmadan tedavi edilebileceği gibi sadece ilaç kullanımıyla geçen sorunlar söz konusu olabilir. Her iki tedavi türünün de etkili olduğu durumlarda tercih danışmaya gelen kişiye bağlıdır. Bazı durumlar genellikle iki tedavinin birlikte kullanımına daha iyi cevap verir.
Bilişsel davranışçı terapinin çocuk ve ergenlerde kullanımı da oldukça iyi sonuçlar vermiştir. Genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, enürezis noktürna, travma ve travma sonrası stres bozukluğuyla ilişkili semptomların tedavisinde kullanılır.
bilişsel davranışçı terapinin aşağıda sayılan sık görülen psikiyatrik bozuklukların tedavisinde etkili olduğunu göstermiş ve bilişsel davranışçı terapi bu bozuklukların tedavisini konu alan pek çok kılavuzda etkili bir tedavi yöntemi olarak yer almıştır:
- Anksiyete bozuklukları
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Panik bozukluk
- Hipokondriyazis
- Travma sonrası stres bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Depresyon
- Cinsel işlev bozuklukları
- Çift tedavileri ve aile terapileri
- Alkol ve madde kötüye kullanımı
- Yeme bozuklukları
- Somatoform bozukluklar
- Sosyal fobi
- Özgül fobiler
- Tik gibi çeşitli davranış problemleri
- Yeme bozuklukları
- Ayrıca KDT’nin aşağıda yer alan diğer durumlarda da tedaviye katkı sağladığı gösterilmiştir:
- Şizofreni
- İki uçlu bozukluk (Bipolar bozukluk)
- Öfke kontrolü
- Kişilik bozuklukları
- Ağrı kontrolü
- Çeşitli sağlık sorunlarına uyum sağlama
- Uyku bozuklukları
BOWEN AİLE SİSTEMLERİ TERAPİSİ
Aile terapisinde önemli bir ekol olan aile sistemleri terapisi Murray Bowen’ ın teorisine dayanır. Bowen insan ilişkilerini bireysellik ve birliktelik gibi iki zıt kutbun yönettiğini söyler.Bowen’ ın kuramına göre, ego gücü gelişmemiş yani benliği farklılaşmamış insanlar duygusal tepkilere çok açıktır. Bu kişiler başkalarına ya kolayca boyun eğerler ya da hemen karşı tepki verirler. Kaygı yaratan durumlarda özerkliklerini korumak onlar için çok zordur.
Benliği farklılaşmamış bireylerin ikili ilişkilerinde çoğu kez akrabalar, arkadaşlar, hatta anılar gibi üçüncü bir tarafın gölgesi hâkimdir. Bu çiftler bir sorun yaşadıklarında ya da stres altına girdiklerinde, ya aşırı duygusal yakınlık ihtiyacı duyarlar ya da aralarına büyük mesafe koyarlar. Aile sistemleri terapisinde, en uygun aile gelişiminin bireylerin farklılaşmış, kaygı düzeylerinin düşük ve çiftlerin kendi aileleriyle duygusal bağlantısının iyi olduğu durumda gerçekleşeceği düşünülür. Bireysel farklılaşmasını sağlayamamış eşlerin arasındaki duygusal bağlanma, geldikleri ailelerdeki bağlara benzemeye başlar. Özerk benlik geliştirememiş bireylerin evliliklerinin sorunlu olması beklenen bir durumdur.
Ailenin oluşumunda ve çiftlerin yakın ilişkilerinin kurulmasında, eşlerin öncelikle ebeveynleri ve arkadaşlarıyla olan duygusal bağlanmalarını kendi ilişkilerine kaydırmaları gerekir. Boşanmayla sonuçlanan bir evlilikte de boşanan çiftlerin öncelikli görevi anne-babalık işbirliğini sürdürmeleridir. Bowen’ ın aile sistemleri terapisinde bireyleri değiştirmek, sorunları çözmekle uğraşılmaz. Bireylerin kendilerini ve ilişkilerini sorgulayarak ilişkileri hakkında bilgi sahibi olmaları ve kendi sorunlarının sorumluluğunu üstlenmeleri hedeflenir. Aile terapistinin buradaki rolü, aile üyelerinin birbirini suçlamalarının ötesine geçip, sorunlardaki bireysel rollerini keşfetmelerini sağlamaktır.
Bowen’ ın aile terapisinde temel ilke, düşünme ile duyguyu birbirinden ayırt edebilme yeteneğini eşlere kazandırmak, eşlerin bu yeteneği ilişkilerindeki sorunları çözmede kullanmayı öğretmektir. Psikoterapinin iyileştirici etkisi eylemden değil anlamaktan geçmektedir. Psikoterapi sürecinde kişinin aile ve evlilik sorunlarında kendi rolünü öğrenmesi yanında, bu sorunların yetiştiği ailenin geçmişinde nasıl yer aldığını ve bunun etkilerini sentezlemesi sağlanacaktır.
Aile sistemleri terapisinde çiftler sorunlarının yalnızca eşinden veya karşıdakilerden kaynaklanmadığını, kendilerinin başkalarının yaptıklarına verdikleri tepkilerden de kaynaklandığını anlayacaklardır. Terapi boyunca, duyguların dışa vurulmasını teşvik yerine, düşünmeyi harekete geçirmek amaçlanır. Olaylar sakinleşip mantıklı düşünür hale gelindiğinde duygular daha nesnel ele alınır olacaktır.
Aile terapistinin amacı; insanların sorunlarını çözmek değil, aile sistemlerinin işleyişinde kendi oynadıkları rolü görmeyi öğrenmelerine yardım etmektir.
Bowen’ ın aile sistemleri terapisinde, bireylerdeki duygusal açıdan tepkisel olma eğilimini azaltmak temel hedeftir. Sorunlu çiftler çoğu kez çift taraflı duygusallık sarmalına girmişlerdir. Eşlerin biri kendini o denli duygusal biçimde ifade eder ki, diğeri söylenenleri duyup anlamak yerine bu baskıya tepkiyle karşılık verir. Bu tepkisellik bireylerin benliklerinin farklılaşmamış olmasından gelmektedir. Benlik denetimi sağlandıkça çiftler ilişkilerine at gözlüğüyle bakmaktan sıyrılacak, savunmaya geçmeden ya da kendi inançlarına ihanet etmeden dinlemeyi öğreneceklerdir.
Bowen, duygusal açıdan tepkiselleşmeyi bireylerdeki kaygıya bağlar. Bu hemen hemen Freud’ un cinsellik ve saldırganlığa bağladığı kaygıya benzer bir teoridir. İkinci ağırlık noktası ise bireylerin farklılaşması yani olgunlaşmasıdır. Başkalarına duyulan içgüdüsel gereksinim sağlıksız bir şekilde abartıldığında duygusal kaynaşma olmakta bu da duygusal tepkileri arttırmaktadır. Bu bazı insanlarda birliktelik gereksinimi olarak doğrudan gözlenirken, bazılarında sahte bir bağımsızlık maskesinin ardına gizlenerek perde arkasından duyguları yönetmektedir. Benlik olgun biçimde farklılaştığında kişi kendini yalıtma zorunluluğuna girmeden açıkça ifade edebilmekte, aynı zamanda kendi bütünselliğini de korumaktadır. Benliğin sağlıklı ya da sağlıksız olgunlaşması ailelerde kuşaktan kuşağa öğrenme yoluyla aktarılabilmektedir.
YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
Bu terapide ağırlıklı olarak Gestalt teknikleri, psikodrama ve danışan merkezli terapinin izleri görünür. Terapinin odak noktası geçmiş bilgilerden çok şimdi ve buradadır (here-and-now). Yüz yüze olmak, süreç, gelişim ve eylem terapideki anahtar kavramlardır. Terapide, teorik ve soyut faktörler en aza indirilmiştir. Aile içinde yaşanılan deneyimlerin niteliği; psikolojik sağlığı ölçmede ve gerekli müdahale yöntemleri belirlemede önemli bir noktadır. Yaşantısal aile terapisi, duygular üzerinde etkiye çalışır. Bireysel ve ailesel işlevsellik için, duyguların açığa vurulması ve farkındalık üzerinde durur. Dolaysıyla, terapide duyguların etkili ve açık bir şekilde ifade edilmesini cesaretlendirir. Buna göre sağlıklı ile duyguların karşılıklı yaşandığı ve aile içindeki yaşamın canlı bir şekilde paylaşıldığı ailedir. İşlevsiz aileyi ise; duygular ve etkileşimler konusunda katı, dirençli olan ve empati becerisi olmayan aileler olarak tanımlıyor.
Yaşantısal aile terapisinin en önemli öncüleri Virginia Satir ve Carl Whitaker’dır.
Vırgınıa Satır (1916-1988)
Wisconsin’de bir çiftlikte doğmuştur. Üç yaşında okumayı öğrenmiştir. Hastalığından dolayı yedi buçuk yıl okuldan ayrı kalmıştır. Hastalığı onun diğer insanlara karşı duyarlılığını artırmıştır. Bu duyarlılığı, onun öğretmenliği bırakıp sosyal çalışmacı olarak ailelerle çalışmaya başlamasında etkili olmuştur. Satir’in yaklaşımının temeli, genç şizofren bir kadını tedavi etmesiyle atılmıştır. Satir, bu terapide koruyucu rol almak yerine; hastanın annesini de kızıyla iletişimleri uygun ve etkili bir hale gelinceye kadar terapiye dahil etmiştir. Anneden sonra babayı ve en büyük erkek kardeşi de aile dengeye ulaşıncaya kadar terapiye dahil etmiştir.
Satir, Murray Bowen ve Don Jackson’ın şizofrenili ailelerle yaptıkları çalışmalarından etkilenmiş. Klinik deneyimlerinden ve diğer profesörlerle etkileşiminden sonra hem geleneksel hem kompleks olan kendi yaklaşımını oluşturmuştur. Satir, soyut kavramlara aşık ve stratejik hileleri olması yönüyle kendine özgüdür. Hastalar açısından terapideki samimiyeti ve sıcaklığı terapiyi cazip kılan bir unsurdur. Satir’in bireylerin gelişme potansiyeline sahip olduğuna dair sarsılmaz bir inancı vardır. Satir, ailedeki etkili ve etkisiz iletişim örüntüleri üzerinde durmuştur. Benlik değeri ve özgüven odaklı çalışmalarında hümanistik yönelimli olmuştur. Satir birbirinden farklı 5000 aile ile çalışmış ve sağlıklı aileyi; karşılıklı ve açık olarak duygularını paylaşan aileler olarak tanımlamıştır. Satir 1964’te ilk kitabı olan “Birleşik Aile Terapisi (Conjoint Family Therapy)” ile uluslar arası alanda dikkat çekmiştir.
Carl Whıtaker (1912-1995)
New Yok’ta doğmuştur. Utangaçlığından dolayı ailesinden başka sosyal ortamı olmamıştır. 1932’de tıp fakültesine girmiş. Halk sağlığı servisinde çalışmaya ilgi duymuştur. Cerrahi yeteneği çok iyi olmasına rağmen, bir hastasının ameliyat sırasında ölmesi onun hayatına değiştirmiştir. Bu olaydan sonra psikiyatriye yönelmiştir. İkinci dünya savaşı sırasında Tennessee, Oak Ridge’e de görevlendirilmesiyle burada kuramını temellendirmiştir. Yarım saat oturumlarda günde on iki hasta ile görüşmüştür. Bu oturumlarda bilinçdışı (the spontaneous unconscious) tekniğini kullanmıştır.
Kariyerindeki diğer önemli nokta da 34 yaşında Emory Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nde kürsü sahibi olmasıdır. Burada şizofren hastalarla çalışarak özgün yaklaşımını geliştirmiştir. Daha sonra Wisconsin Üniversitesine geçmiştir. Burada zamanının büyük bölümünü ailelerle ve pratisyenlere rehberlik ederek geçirmiştir. Ayrıca aile terapisi seminerleri vermek için çeşitli şehirlere seyahat etmiştir. Birçok terapistten farklı olarak Carl Whitaker’in yaklaşımını kişiliğinden ayıramazsınız. Bir aile terapisti olarak oldukça sezgisel ve doğaldır, yapılandırmacı değildir. Carl Whitaker anlamsızlık (absurdity) terimini kullanmıştır. Serbest davranışsal ve duygusal yolla, ailelere sataşarak çalışmış ve ailelerle kendi anlamsızlıkları içinde iletişime geçmeye çalışmıştır. Özellikle bilinçdışı çalışmalarında anlamsızlığı vurgulayarak ve terapi esnasında spontanlıkla terapisinde uzmanlaşmıştır. Terapi sürecinde ailelere değim için direktifler vermeyi reddetmiştir. Whitaker’ın yaklaşımı “Yaşantısal Sembolik Aile Terapisi (Experiential Symbolic Family Therapy)” olarak adlandırılmıştır.
Yaşantısal Aile Terapisinin Öncülleri
Yaklaşımın temeli, bireylerin aile içinde duygularının farkında olmadıkları, bundan dolayı duygularını bastırdıkları varsayımına dayanır. Bireyler aile içinde böyle davrandıkça, yeni duyguları fark etmedikçe ya da açığa vurmadıkça aile içinde duygusal ölüm (emotional deadness) gerçekleşiyor. Duygusal ölümün olduğu ailede bireyler birbirlerinden uzaklaşır ve aile dışında başka işlerle meşgul olurlar. Bu tip davranışlar ailedeki işlevsellik düzeyini aşağı çeker. Ailedeki bu işlevsizliği giderebilmek için aile üyelerinin etkileşime girmelerine ve duygularını açık bir şekilde ifade etmeleri sağlanmaya çalışılır. Aile üyeleri terapide birbirlerine uzaklık gösterebilirler. Duygularını sözel olarak ifade etmekten çok sözel olmayan yollarla, örneğin role playing, pandomim ya da kendine özgü bir yolla ifade ederler. Aile içindeki ilişkilerin nasıl geliştiğine ve nasıl sergilendiğine bakılmaksızın şimdiki zamana vurgu yapılır, üyelerin burada ve şimdi yönelimli davranması sağlanmaya çalışılır. Bunun yanında kişilerarası beceriler doğrudan ya da dolaylı olarak öğretilir. Tedavinin kökleri hümanistik ve fenomelojil yaklaşıma dayanır ayrıca bağlanma teorisi de(attachment theory) terapinin önemli bir unsurudur ve özellikle Satir’in özgüven ve etlileşim davranışları çalışmalarıyla ilgilidir.
Yaşantısal Aile Terapisinin Tedavi Teknikleri
1. Gelişimi desteklemek için semptomları yeniden tanımlama: Terapist, ailelerin verimsiz davranışlarını görmelerini sağlamaya çalışır. Aile ve terapist semptomları yeniden değerlendirir.
2. Gerçek yaşam stresi yerine hayali (modeling fantasy) alternatifler: Aile üyelerinin gelişim odaklı fikirlerinin işlevsel olup olmadıklarını belirlemeye yardımcı olur. Bu hayali alternatifler role playing tekniği ile somutlaştırılabilir. Eğitici bir işlevi vardır.
3. Kişiler arası stres ile iç stresi birbirinden ayrıştırma: Kişilerarası stres iki aile üyesi arasında, iç stres ise bireyin kendi içinde ortaya çıkar. İki stres tipi de aile içinde gelişir önemli olan bunları ayrı değerlendirebilmektir. Çünkü ikisi için de farklı müdahale yöntemleri vardır (yüz yüze etkileşim- kas gevşetme egzersizleri).
4. Pratik müdahalede bulunma: Aile üyeleri değişim ihtiyacı olarak zaman zaman pratik ve somut müdahelelere ihtiyaç duyar.
5. Aile üyelerinin çaresizliklerini artırma: Aile üyelerinin duygularını abartılır ve üzerine gidilir. Çaresizliği artırma, bastırmayı ve bazı acıları görmezden gelmeyi önleyebilir.
6. Duygusal yüzleştirme: Duygulara odaklanma önceliktedir. Aile üyelerinin davranışlarına odaklanmadan önce duyguları analiz ettirilir.
7. Çocuklara akran gibi değil çocuk gibi davranmak: Bu müdahalede terapist çocuklarla oynar. Çocuklara değerli olduklarını hissettirmek terapi sürecinin bir parçasıdır. Çocuğa ailedeki yerinden farklı davranılır.
Satir’in Kullandığı Teknikler
Satir’in müdahalesinde; ben mesajları kullanarak etkili iletişim, aile portresi, kareografi, mizah, dokunma, destek (props) ve aileyi yeniden yapılandırma teknikleri yer alır.
Eltili İletişim İçin “Ben” Mesajlarını Kullanma
İşlevsel olmayan ailelerde, üyeler ben mesajları yerine biz mesajlarıyla iletişime geçmeye çalışırlar. Terapistler, bu işlevsiz konuşma örüntüleriyle baş etmek için, üyeleri duygularını ifade ederken ben mesajları kullanması konusunda yönlendirir. Örneğin anne ben mesajıyla kızına şu tepkiyi verir: İsteklerime cevap vermediğin zaman hayal kırıklığına uğramış hissediyorum. Ben mesajları, duyguların kişisel olarak ve sorumluluk bilinci içerisinde ifade edilmesini sağlar ve diğer üyelerinde düşüncelerini ifade etmesini cesaretlendirir. Ben mesajlarıyla iletişime eşitlik ve ilişkiye denge gelir, benlik saygısı yükselir, iletişimdeki stereotipler ortadan kalar. Ben mesajlarıyla iletişim gerçekleşmediğinde ise Satir’e göre üyeler suçlayıcı (blamer), yatıştırıcı/kabul edici/ (placater), dikkati dağıtcı/patavatsız (distractor), akılcı (computer or rational analyzer) gibi rollere girerler.
Suçlayıcı
Suçlayıcı kimse, konuyla ilgili odağa başkalarını koyma ve olayla ilgili sorumluluktan kaçma eğilimindedirler. Bu tarz iletişim, kendini doğrulamaya çalışan, gürültülü ve acımasız bir iletişim şeklidir. ‘’Bu senin hatan, bütün bunlar senin yüzünden başımıza geldi’’ gibi.
Sakinleştirici/Kabul Edici
Kişi çatışmadan kaçınır, karşısındakini memnun etmeye, yatıştırmaya çalışır. Aynı fikirde olmasa bile ‘’haklısın, olur’’ diyebilir.
Dikkat Dağıtıcı/Patavatsız
Bu kişiler konuyla ilgisiz şeyler konuşur, sorulara kaçamak cevaplar verir. Dağınık konuşur ve iletişim halindeymiş gibi görünmezler. Örneğin, aile para biriktirme ve tutumlu olma konusunu konuşurken bu kişi pat diye bir şaka yapabilir ya da pencereden dışarı bakıp dışarıda yürüyen kediye bakın diyebilir.
Akılcı
Bilişsel düzeyde iletişime geçer, akılcı davranır, duygusal olmaktan kaçınır. Bu insana bir durum karşısında nasıl hissettiğini sorduğumuzda ‘’Farklı insanlar farklı duygulara sahiptir bu olaya karşı ve bence birinin düşüncelerini bilmeden ne hissettiğini kestirmek zor olur’’ diyebilir.
Satir, aile üyelerinin iletişimini uyumlu hale getirebilmek için ‘’iletişim duruşu’’(communication stance) tekniğini kullanır. Bu teknikte, aile üyelerinin fiziksel duruşlarını abartarak ifade etmeleri istenir. Örneğin, bir üyeden; suçlayıcı birinin kızgın bir ifadeyle abartarak azarlamasını ve işaret parmağını karşı tarafa gösterdiği bir anı ifade etmesi istenir. Bu süreç duygusal farkındalığı arttırmakla beraber duyguların nasıl ortaya çıkıp gelişip aktarıldığını görme şansı verir. Bu 4 rol, bireyler tarafından çeşitli kombinasyonlarla kullanılır. Bunlar bazı durumlar için yardımcı olabilir; fakat, iletişimde süreklilik kazanırsa işlevsel olmayabilir.
Aile Portresi
Aile portresinde aile üyeleri terapi sırasında kendilerinin bir veya daha fazla aile üyesi ile kurduğu ilişkiyi sembolize eden pozisyonlarını çizerler. Bu süreçte, aileyi şu anda etkileyen geçmiş olay ve kalıplar algısal olarak oluşturulur. Bu portreyle aile bireyleri arasındaki aile sırlarını ve yanlış anlaşılmalar ortaya çıkartılır.
Aile portresi 4 adım ve kendilerine eşlik eden rollerden oluşur:
1) Tablo oluşturma: Terapist, portreyi yapan kişiye keşfedeceği bir sahne belirlemesine yardım eder.
2) Rol oynayanları seçme: Aile üyelerinin portresini oluşturmak üzere bireyler seçilir.
3) Bir portre yaratma: Portreyi yapan aile üyesi, ailedeki her üyeyi belirli bir pozisyona yerleştirir.
4) Portre süreci: Portreyi yapan ile diğer katılımcılar bu sürece katılmalarıyla kazandıkları deneyim ve iç görüleri birbirlerine aktarırlar.
Koreografi
Koreografide, aile üyelerinden birbirleri arasındaki ilişki kalıplarını sembolik olarak canlandırmaları istenir. Bu süreç “pandomima (mime)” ya da “sessiz sinema”ya benzer. Aile üyeleri, bu şekilde, sadece sorunları tartışarak açığa çıkmayacak aralarındaki yakınlıkları ve mesafeleri görürler ve hissederler.
Bu canlandırmalar üç yada dört defa aile üyelerinin duygularının ve deneyimlerinin açığa çıkıncaya kadar tekrarlanır. Bu canlandırma aile üyesinin diğer üyelerinin perspektifinden bakması açısından önemlidir. Daha sonra terapist ve aile üyeleri oturur ve canlandırma esnasında neler olduğu konuşulur. Yeni durumlar ortaya çıkarılabilir, yeni canlandırmalar oluşturulabilir ve yeniden oynanır.
Mizah
Genellikle ailelerdeki katı pozisyonların absürdlüğünü göstermek yada bir durumu daha az önemli olarak nitelendirmek için kullanılır. Aile terapisinde mizah riskli bir girişimdir. Başarılı olursa, mizah gerilimi azaltır ve iç görü sağlar. Başarısız olursa aileyi yada bazı üyeleri soğutup uzaklaştırabilir. Bu yüzden mizah, yaşantısal aile terapistleri tarafından dikkatle kullanılan bir sanattır.
Dokunma
İletişim kurmak için kullanılır. Dokunma kişinin omzuna yapılır. Fakat, bireylerin sınırlarını ihlal etmemek gerekir. Fiziksel dokunma kişinin yanında olduğunu, onunla ilgilendiği anlamı taşır. Ancak uygunsuz yapıldığında önemini yitirir.
Destek
Satir, ailelerle çalışmalarında iple bağlama ve gözbağı gibi desteği de kullanmıştır. İp aile bireylerinin birbirine bağlılığını temsil eder. Satir aile ile çalışmalarında bazen bütün üyeleri bellerinden birbirlerine bağlar ve hareket etmelerini söyler. Bu şekilde aile üyeleri bir üyenin hareketinin, diğer aile üyelerine bağlı olduğunu fark ederler.
Bu destekleri kullandıktan sonra terapist, aile üyelerine bu etkinlikte öğrendiği deneyimle, gerçekte aile ilişkileri arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları sorgular.
Aileyi Yeniden Kurma
Satir’in 1960’ların sonlarına doğru geliştirdiği terapötik bir buluştur. Aileyi yeniden kurmanın amacı, aile üyelerinin aile kökenlerinden gelen işlevsel olmayan kalıpları keşfetmelerine yardımcı olmaktır. Bu tekniğin 3 amacı vardır: 1) Aile üyelerine eski öğrenmelerinin kaynağını gösterme 2) Kendi ebeveynlerinin kişiliklerine daha gerçekçi bakmaları için yardımcı olma 3) Aile üyelerinin kişiliklerini bulmalarını kolaylaştırma
Aileyi yeniden kurma bir “yıldız (star)” ya da “kaşifle (explorer)” başlar, bu merkezi karakter ailesinin kökenini görsel olarak temsil edecek şekilde çizer. Bir “rehber”(A guide) de (genellikle terapist) kaşife önemli aile hikayelerini ve olaylarını anne ve baba tarafı olmak üzere ikiye ayırarak çizmesine yardım eder. Aile haritaları, aile yaşam kronolojisi ve etki çemberi aileyi yeniden kurmada araçtırlar.
1) Aile Haritası (Family Map): Bir aile haritası kaşifin üç kuşak yapısını gösteren bir temsildir. Her aile üyesinin kişiliğini anlatan sıfatlara yer verir. Haritada çemberler insanları, çizgiler aile içindeki ilişkileri temsil eder.
2) Aile Yaşam Olayları Kronolojisi (Family Life Fact Chronology): Aileyi yeniden kurma tekniğinde kullanılan bir sonraki araçtır. Kaşif, hayatındaki önemli olayları kronolojik olarak listeler ve aynı işlemi aileye yayar. Kronolojiler büyük anne ve büyük babanın doğumuyla başlar. Her olayın, ailenin diğer üyeleri üzerinde etkisi vardır. Bütün önemli girdi ve çıktılar sıraya göre demografik bilgileri de içerecek şekilde, uygunsa yeri ve tarihi de belirterek listelenir.
3) Etki Çemberi (Wheel or Circle of Influence): Etki çemberi, aileyi yeniden kurmada kullanılan en son araçtır, kaşif için önemli olan kimseleri gösterir. Kaşif kendisi üzerinde olumlu ya da olumsuz etkileri olan bu insanları merkezinde gösterilir. Aradaki çizgi kalınlaştıkça aradaki ilişki daha yakın ya da daha önemli hale gelir. Tamamlandığında, etki çemberi kaşifin güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarır, kaşif daha etkili baş etme yolları bulabilir.
Aileyi yeniden kurmada son bölümünde ise kaşif keşfettiği deneyimleri canlandırır. Bu etkinlik en az on kişilik bir grupla terapistin liderliğinde yapılır. Üyeler kaşifin hayatında yada ailesinin hayatında önemli rolleri resmederler. Ayrıca bu etkinlik kaşife aile üyeleri ve aile modeli hakkında yeni bir perspektif geliştirmesini sağlar.
Diğer Yaşantısal Teknikler
Oyun Terapisi
Oyun terapisi daha çok çocuklarla çalışılırken iletişim kurmak için yapılan terapötük bir müdahaledir. Çocuk merkezli oyun terapisi hümanistik yaklaşımın öncüsü Carl Rogers’tan esinlenilmiştir. Bu süreçte çocuk duygularını ve ilişkilerini terapistle keşfeder ve sorunlarıyla başa çıkmayı öğrenir. Yaşantısal aile terapisinde oyun terapisi genellikle aile seansları içinde kullanılır.
Evlad Terapisi
Evlat terapisi çocuk merkezli oyun terapisinden esinlenilmiştir. Evlad terapisi çocuğun problemlerini evebeyn-cocuk ilişkisinde yada evebeyn-çocuk arasındaki etkileşim değişiklerinin anlamında arar. Evlat terapisinde, Aile terapisi evebeynlerle grup olarak öneri yada geribildirimler verir. Ayrıca bireysel de görüşebilir.
Aileyi Resmetme
Yaşantısal aile terapistlerinin kullandığı bu teknikte bir çok farklılık vardır. Bunlardan:
1) Katılımlı Aile Karalaması (Joint Family Scribble): Her bir aile üyesi karalama yapar. Bu karalamalar yapıldıktan sonra, tüm aile tarafından bunlar toplanır ve birleştirilir, ortak bir resim oluşturulur. Bu teknikte aile üyeleri bireysel ve grup olarak duygularını çalışırlar. Daha sonra bunları avantajları ve dezavantajları konuşulur.
2)Birleşik Aile Resmi (Conjoint Family Drawing): Aile üyelerine “ailenin, kendi gördüğün şekilde resmini çiz” denir, daha sonra çizilen resim üzerinde konuşulur.
3) Ailenin Yaşam Alanının Sembolik Resmini Çizme (Symbolic Drawing of Family Space): Bu yansıtıcı teknikte, terapist genişçe bir daire çizer ve aile üyelerinden, dairenin içine aileyi temsil eden her şeyi dahil etmelerini, dairenin dışındaki boşluğa da ailenin parçası olmayan insanları ve düzenleri çizmelerini ister.
Tüm bu tekniklerden sonra tartışma yapılmalıdır. Aile üyeleri neden böyle çizdiklerini ve bu çizimlerinin hayatında ne yer ettiğini ve bu çizimlerinin diğer aile üyeleri tarafından nasıl görüldüğünü bilmeleri gerekir.
Kukla Oynatma
Bir aile üyesinden kuklaları kullanarak bir hikaye anlatması istenir. Buradaki amaç, ailedeki sorunların bir hikaye aracılığıyla anlatılmasıdır. Çocuklarla kukla yöntemi kullanarak, gördükleri kabuslar canlandırılır. Böylece çocuk gerçek hayatta neler olduğunu konuşmak için kendini güvende hisseder.
Bu süreci kullanan aile terapistleri aile üyeleri için kullanılacak kadar çeşitli kuklaların olduğundan emin olmalıdırlar. Yetişkinler sözel iletişimi tercih ettikleri için kendilerini kuklalar yoluyla ifade etmekte direnebilirler. Çocuklar gerçek yaşamda oldukları gibi çok az yada hiç ilişki bulunmayan hikayeler oluşturabilirler.
Terapistin Rolü
Terapist yardım sürecinde etkili olmak için yardımcı terapist kullanabilir. Whitaker ve diğer sembolik –yaşantı terapistlerine göre yardımcı terapistin olması daha fazla yarar sağlar. Whitaker’ı izleyen aile terapistleri doğaçlama ve absürd etkinliklere girerler.( uyuyaklamak ve aileyle ilgili hayal kurmak, daha sonra bu rüyayı aile ile paylaşmak vb.) bu absürd etkinlikler sonunda duygular ve anksiyete artar, çoğunlukla iç görü kazanılır.
Terapist aile üyelerinin kendilerini ve diğerlerini anlamasını sağlar. Aile üyelerinin yeteneklerini keşfetmelerini ve açık iletişime geçmelerine yardımcı olur. Bu terapistler her aile üyesi ile iletişim kurar. Müdahaleye yönelik olarak duygularını kullanır , etkili iletişim yöntemleri için model olur.
Genel olarak yaşantısal terapistler aile üyelerinin bireyselliklerini keşfetmelerine yardım ederler. Bu terapistler ortamın sıcak, kabul edici, saygılı bir ortam olmasına dikkat ederler. Bu ortam gelişim ve değişime yönelik olmalıdır. Ailenin hedeflerini belirlemesine ve doğal yeteneklerini kullanması konusunda yardımcı olurlar.
Yaşantısal aile terapistleri gerçekçi ve otantik kişilerdir. Ne kadar katılımcı, enerjik olurlarsa çalıştıkları ailelerde o kadar etki bırakırlar. Bu terapi hem ailenin hem de terapistin öz farkındalık kazandığı ve geliştiği bir aile terapisi yaklaşımıdır.
Süreç Ve Sonuç
Yaşantısal aile terapisi boyunca aile üyeleri kendi ihtiyaç ve hislerinin daha fazla farkına varırlar. Çoğu yaşantı aile terapistleri, terapiye kimin geldiğine odaklanırlar. Birçoğu bütün ailenin katılmasını isterler. Yaşantısal aile terapistleri şuan ve buradalığa önem verirler.
Üç aşama vardır; bunlar bağ oluşturma (engagement), katılma (involvement) ve çözülme (disentanglement). Bu aşamalarda terapist ailenin anksiyetesini artırır. Bunun amacı aile üyeleri arasında kırılma noktası oluşturmaktır. Bağ oluşturma terapistin duyguları, hayalleri ve yaşantıları paylaşarak aile ile paylaşımda bulunmasıdır. Terapist yapılandırılmış ortamda ailenin gerekli değişimlere hazır olmalarına destek verir. Bir sonraki katılma aşamasında terapist çeşitli yollar aracılığı ile (espri, yüzleştirme vb.) bağlantı kurma yollarını denemelerine yardım eder. Buradaki amaç yeni davranışlar denenmesidir. Yapılandırmacı eylem başladıktan ve rollerle kurallar değiştirildikten sonra ,terapist aileden ayrılır.
Benzer şekilde Satir’ in Human Validetion Process Model , 3 bölümden oluşur. Kontak kurma(making contact), kaos (chaos) ve bütünleşme(integration). İlk aşamada Satir her kişinin elini sıkar dikkatini o kişiye odaklar , amaç o kişinin öz saygısını arttırmaktır. Öz saygısı yüksek olan kişiler canlıdırlar ve kendilerine inançları vardır. Güven ve umut oluşturma ilk 45- 60 dakikalık yargılamadan geçirilen oturumda sağlanır. 2. aşamada üyeler arasında kaos ve sorunlar vardır. Bireyler risk alırlar ve görevleriyle ilgilenirler , yaşadıkları acıyı paylaşırlar. Bu aşama önceden tahmin edilemez çünkü aile üyeleri konuları rasgele açarlar ve konuşurlar. Son aşamada 2. aşamada ortaya çıkan konulara yönelik bütünleşme ve yakınlık üzerine çalışılır. 3. aşama duygusal olandır. Ancak Satir aile üyelerinin kendilerini ve olayları daha iyi anlamaları için bu sürece çeşitli bilişsel bilgiler katar.
İşlemler tamamlandıktan sonra aile terapisi sonlandırılır. Üyelerin samimi bir şekilde paylaşımda bulunması çok önemlidir. Tartışabilmeleri, karşıt görüş belirtmeleri ve sonuçlarının sorumluluğunu alarak tercih yapmaları olumlu işaretlerdir. Açık iletişimin sağlanması tedavinin bitmeye hazır olduğunun bir başka göstergesidir.
Yapı için uğraşmada terapist koşulları belirler.(oturum sırası, konuşma sırası vb.) İnsiyatif için uğraşmada aile, hem bireysel olarak hem de bütün olarak onlara yardım edecek değişimi oluşturmada sorumluluk alır ve aktif olarak yer alır. Eğer yapı uğraşısı kazanılırsa, insiyatif uğraşısının başarılma şansı artar. Bu terapinin ideal amacı bireylerin içsel yaşantıları ve davranışları arasında tutarlılık kazanmalarını sağlamaktır.
HİKAYELEŞTİRME TERAPİSİ
Anlatı ya da diğer bilinen ismiyle öyküsel terapi Micheal White ve Deavid Epston tarafından geliştirilmiş bir terapi çeşidir. Terapide temelde kişiyi problemden ayırarak kişinin bir problem olmadığı, problemin kendisinin bir problem olduğu vurgulanır.
Öyküsel terapiye göre insanlar problemleri içselleştirerek kendilerini problemin bir parçası haline getirdiğini öne sürer. Fakat problem dış kaynaklı bir etkendir ve kişinin bu problemi kendi üzerine alıp sahiplenmesi için bir neden yoktur. Kişi problemi kendi içine dahil ettikçe problemden uzaklaşması ve çözüme gitmesi zorlaşacaktır.
Öyküsel terapide kişide bir dönüşüm yaratmaktansa, sorunun kişi üzerinde yarattığı etkiler üzerinden bir dönüşüm amaçlanır. Ayrıca öyküsel terapistler, danışanlara kendi problemlerini sosyal, politik ve kültürel bir çerçevede görmelerini sağmaya çalışırlar.
Öyküsel terapi bireysel terapide olduğu gibi çift ve aile terapilerinde de oldukça sık kullanılmaktadır.
Teknikleri
Öyküsel terapi uyguayanlara göre birisine kendi sorununu hikayelendirerek anlattırmak, değişimin bir başka formudur. Bu terapistler danışanın sorunlarını objektifleştirerek daha geniş bir sosyokültürel bağlamda ele alırlar ve diğer hikayeler için yer açarlar. Yeniden çerçevelendirme denilen bu yaklaşıma göre kişilerin hayata bakış açılarının ve yorumlarının değişeceğine inanılır.
Öyküsel terapide ayrıca danışanın güçlü yanlarına ve kaynaklarına odaklanılır. Bu da olası bir sorunda danışana başa çıkma becerileri kazandırma açısından önemlidir.
Terapide danışana kendi yaşamı ile ilgili alacağı kararlarda, yapacağı seçimlerde en yetkili ve en iyi karar verici kişinin kendisi olduğu gösterilir.
Öyküsel terapide her hayat bir öykü olarak görülür. Her insan yaşı ilerledikçe deneyimleriyle ve edindikleriyle hayatı belli bir öykü çerçevesinde yaşamaya devam eder. Bu devamlılığı olan öykünün içerisinde çeşitli karakterler, iniş çıkışlar, gerilimler, ve giriş, gelişme, sonuç gibi bölümler olur.
Öyküsel terapide terapistin danışana en büyük yardımı değişim sürecini kolaylaştırması, sorunun devamını sağlayan danışandaki temel yaklaşımı değiştirmesidir.
Terapi boyunca hem danışan hem de terapis sadece anlatı boyutunda değil yazarak da bu öyküleri birbirine aktarabilir.
PSİKANALİTİK AİLE TERAPİSİ
Psikanalitik yaklaşımlar, bilinçdışı dürtülerin ve bunların karşısındaki savunma mekanizmalarının ortaya çıkarılıp çözümlenmesine dayanır. Aile terapilerindeki uygulamada tek tek aile üyelerinin çözümlenmesi değil, olgun aile içi etkileşimi bozan ve engelleyen temel istek ve korkular ele alınır.
Freud’un dürtü psikolojisi, insan doğasının özünde cinsellik ve saldırganlık dürtülerinin bulunduğunu savunur. Bu dürtüler doğrultusunda hareket etmek ise çocukluktan itibaren cezalandırılmaya uğrar ve zihinsel bir çatışma doğar. Bu çatışma ise hoşa gitmeyen duygulara sebep olur. Bu dürtüler doğrultusunda hareket edildiğinde cezalandırılacağı yönündeki düşünceler ki, bu çoğu kez bilinçdışında gerçekleşir, kaygıyı doğurur. Çatışmayı dengelemek ve etkilerini azaltmak için dürtüye karşı olan savunma mekanizmaları ya güçlendirir ya da doyum sağlamak için gevşetilir.
Bütün insanların takdir edilme arzu ve ihtiyacında olduğu fikri ise benlik psikolojisini oluşturmuştur. Anne babaları tarafından takdir gören çocuklar kendine güvenen kişilikler geliştirirler. Duyarsız, tepkisiz, mesafeli anne-babaların çocukları ise benlik duygusundaki eksiklikle hayat boyu dikkat çekmeye uğraşacak, sürekli onaylanma ihtiyacı duyacaktır.
Psikanalizin nesne ilişkileri kuramı ise bireyin en derin dürtülerini aile terapisinin toplumsal ilişkilere dayanan yüzüyle bağdaştırır. Bugünkü ilişkilerimizin temelinde çocukluk deneyimlerimizin biçimlendirdiği beklentiler yatar. Günümüzdeki nesne ilişkileri kavramı, egoyu nesne arayışı olarak tanımlar, içgüdülerin rolünü geri plana iterek sevgiyi cinselliğin önüne geçirir. 1950’lerde ego bölünme görüşü ortaya atılmış, ego, kendi parçası, nesnenin parçası ve ilişki ile bağlantılandırılan duygulanımı içeren bölümlere ayrılmıştır. Bölünmenin çözümlenmediği durumlarda ya hep ya hiç veya her yönden iyi ya da her yönden kötü gibi bir algı ve düşünce tarzı oluşmaktadır. Dış nesne ile ilgili deneyim, doyuma götüren ideal nesne, öfkeye yol açan ya da reddedilen nesne ve özleme yol açan, motive eden, heyecan veren nesne olarak üç kısımda incelenebilir. Bebeklerde tek ve sürekli bir nesneye bağlanma gereksinimi vardır. Bu bağlanma döneminden sonra ayrılma- bireyleşme gelişim sürecinin başarıyla tamamlanması gerekir. Bu sağlıklı bir şekilde gerçekleşmezse okula başlarken, ergenlik dönemine girerken ya da yetişkinliğe adım atarken kriz doğabilir. Annenin çocuğa verdiği sevgi ve şefkat, içselleştirilmiş iyi nesneler oluşturmasını kolaylaştırmak ta bu da kişinin kendinin ve başkalarının iyi olduğuna dair güven ve beklentiyi arttırmaktadır. Tersi durumda ise erişkin dönemde bağlanma problemi yaşayan yetişkinler gelişmekte, bu da aile ilişkilerinde sorunlar yaratmaktadır. Çocukluk ve erişkinlik dönemlerinde sağlıklı bir nesne ilişkisinin oluşması, bebeklik döneminde tek bir anne nesnesine fiziksel ve duygusal bağlanma ile mümkündür. Sağlam bir kişisel benlik oluşumunda ise bebeğin anne ile bütünleşmesi ve özdeşleşmesinin önemi büyüktür.
Bebeğin gereksinimleri azaldığında, anne eskisi kadar bebeğin yanında kalamayabilir. Anne- bebek ilişkisi ilk aylarda güvenli ve sevecen biçimde geliştiyse, daha sonraki aylarda annenin desteğini içsel bir nesne olarak koruyarak, annenin ayrılığını tolere edebilir. Bu geçiş döneminde anneden uzaklaşmanın getirdiği kaygıyı hafifletmede yumuşak bir oyuncak ya da battaniye, yastık gibi bir materyal geçiş nesnesi vazifesi görebilir. Kendi odasında gece yalnız uyuyan çocuğun oyuncak ayısına sarılarak yatmasının sebebi budur. 6.aydan itibaren uzun sürecek bir ayrılma- bireyleşme dönemine girilecektir.
Cee- cee oyunları, bebeğin emekleyerek anneden uzaklaşıp tekrar heyecanla ona doğru sürünmesi ilk ayrılma denemeleridir. Çocuk burada az sonra annesine kavuşacağının güveni içindedir. Benlik kuramındaki içe yansıtmalar bu dönemde gerçekleşir ve çocuk kendini bağımsız bir varlık olarak görmeye başlar. Annenin kaybı ya da reddedici tavırları veya anne de kaygısından dolayı bebeğiyle olan simbiotik ilişkiyi yitirmekten korkuyorsa bu süreç tersine dönecek, iyi nesne ilişkilerini gerçekleştiremeyen çocuk ileride hem ayrılığa katlanamayan, bağımlı bir birey olacak hem de yakın ilişkilere giremeyecektir.
Anne- babanın bebeği anlayış ve kabulü, bebeğin de anne ve babasını idealleştirerek, annem ve babam harika biri, ben de onların bir parçasıyım inancı benliğin gelişimini olumlu yönde etkileyerek, temel güven duygusu yerleşmiş olacaktır. Daha sonraki aşamalardaki anne- babayla özdeşleşme ile de güçlenecektir.
Bebeğin ve çocuğun ilk yıllarda anne ve babasına duyduğu abartılı idealleştirme düşleri zamanla normalleşerek kendi benlik değerlerine dönecektir. Unutmayalım ki kişisel değerlerin temeli anne- babayı idealleştirme ile atılmaktadır, bu düşler zamanla normalleşerek kendi benlik değerlerine dönecektir. Buradaki bir travma narsisistik kişilik gelişimine yol açacaktır. Narsisizm, Freud’ a göre biyolojik temelli kendini koruma içgüdüsünün zirve yapmış halidir. Kohut ise narsisizmi kim ve ne olduğumuza dair ideallik duygusunun hasarlanmasına bağlamıştır.
Kısacası bahsettiğimiz psikanalitik kuramların çerçevesinde, psikanalitik aile terapileri, evlilik ve aile terapilerinde çiftlerin erken çocukluk dönemlerinin bugün yaşadıkları sorunların temelini oluşturduğunu savunur. Bireyler ne kadar olgun ve sağlıklı ise aile de o derece mutlu ve uyumlu olacak, onların çocukları da mutlu yuvalar kuracaklardır.
Psikanalitik kuramda günümüzde Freud’ un cinsellik ve saldırganlıkla ilgili dürtüsel bilinç dışı çatışmalarından ziyade evlilik ve aile terapilerinde nesne ilişkilerine ağırlık verilmektedir. Nesne ilişkilerindeki erken çocukluk dönemine dayanan korku kaynaklı kaçış, günümüzde aile ve evlilik sorunlarının en derinde yatan nedeni olup evlilik ve aile terapilerinin temel uğraşı noktasıdır.
Psikanalitik aile terapilerinde odak nokta yansıtmalı özdeşimdir. Burada çiftlerden biri, karşı tarafta kendi kişiliğinin istemediği niteliklerini algılar ve onda bu algısını doğrulayacak tepkiler yaratır. Yansıtmalı özdeşim etkileşimsel bir süreçtir. Anne baba kendi kaygılarını çocuğa yansıtırken, çocuk ta bir süre sonra onların korkularını doğrulayacak davranışlara girmektedir.
Gelişimsel bağımlılık aşamasını, çocuklukta sağlıklı biçimde aşamayıp farklılaşması eksik kalan çocuklar ergenlikte kriz yaşarlar. Bu durumda ergen ya bağımlılığa sığınır ya da isyan çıkarır. Başkaldırırken de, görünürdeki gurur ve özgüvenin altında derin bir bağımlılık özlemi vardır. Bu durum ileride evlilik, çift ve aile ilişkilerinde sürekli onay arayışına girme ya da her türlü etki ve iletişime kendini kapatma şeklinde kendini gösterir.
“Aşkın gözü kördür” deyişi psikanalitik yaklaşımda doğru bir sözdür. Burada seven kişinin sevilen nesneye aşırı değer biçerek idealleştirmesinden kaynaklanan zayıf kararlar vermesi söz konusudur. Seven kişinin narsistik libidosu tavan yapmış ve sevgi nesnesi yani sevgili ulaşılamayan ideallerin yerini almıştır.
Çocuklar reddedilmekten korktukları için duygularını bastırma eğilimindedirler. Bu durum sahte benlik olarak isimlendirilir ve olduğundan farklı görünme durumudur. Sahte benlik olgusunu atamayan bireyler flört dönemlerinde kendilerini olabilecek en iyi şekilde göstermekte, kötü yönlerini evlilik öncesi bastırmakta, evlendikten sonra eski hallerine dönmektedirler. Bu, evlilik ve aile terapilerinde sık karşılaştığımız bir durumdur.
Aile terapileri ve evlilik terapilerinde psikanalitik bakışta, yansıtmalı özdeşim çiftler tarafından mutlaka bilinmesi ve çözülmesi gereken bir konudur. Burada karşılıklı bir etkileşim söz konusudur ve bireyler karşı taraf üzerinde bilinçdışı etkiler yaratarak, onlarla gerçek ve hayali bir ilişkiyi aynı anda paylaşırlar. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Zengin ve işinde çok başarılı bir adam ile genç ve güzel eşini ele alalım. Narsist erkekler eş seçiminde genelde çok güzel ve çekici ya da kendilerine tapacak birini ararlar. Görünürde mutlu bir evlilikleri olan çiftten, erkek daha çok kendi işine gömülü yaşamakta, kadın ise limitsiz kredi kartının verdiği avantajla lüks alışveriş, spor ve güzellik merkezlerinde zaman geçirmektedir. Ayda bir iki kez genç ve güzel karısını koluna takarak gecelerde görünmek, erkek için büyük gurur kaynağı olmakta, onun aşırı para harcamasından hoşlanmamasına ve eşini içten içe hor görmesine rağmen narsisistik duygularını tatmin ettiği için duruma katlanmaktadır. Bu aslında erkeğin kendini karısında bulmasına neden olan yansıtmalı özdeşim düzeneğinden kaynaklanmaktadır.
Yansıtmalı özdeşim bireye çocukluğunda aşılanmaktadır. Çocuklar daha doğmadan anne babalarının düşlerinin bir parçası olmakta, bazen bozuk giden bir evliliğin kurtarıcısı, bazen anne babanın başarısız olduğu noktalarda başarıya ulaşacak biri, bazen babadan duygusal yakınlık alamayan annenin sevgi nesnesi, soyunun sürmesini sağlayacak yegâne kurtarıcı rollerini alabilmektedirler. Bu da gerçek ne olursa olsun çocukların, ebeveynleri tarafından dahi, yakışıklı, güzel, korkusuz, emsalsiz ya da kötü, çirkin, çaresiz gibi algılanmalarına neden olmaktadır. Çocuklara verilen Yeter, Dursun, Döndü gibi isimler ebeveynlerin bu konudaki hatalarıdır. Anne babanın savunma amaçlı gereksinimleri bunu doğurmaktadır. Çocuk ta zaman içinde yansıtılan kimlikle işbirliği yapmakta, anne babanın yadsıdığı duyguları simgeleşmiş biçimde ortaya koymaktadır. Yaramaz bir çocuk karısına öfke duyan babanın bastırılmış duygularının, bağımlı bir çocuk korkulu bir annenin, kabadayılık taslayarak kendinden zayıfları ezen bir çocuk kendine güvensiz ve yetersiz bir babanın yansıması olabilir.
Psikanalitik yaklaşımların dürtü kavramı bireylerin bir kaçış yolu olarak kullanılamaz. Örneğin, evlilik dışı bir ilişkide, bastırılan cinsel isteklerin dışa vurumu gibi bir bahane geçerli değildir. Etik sorumluluk insani bir özelliktir. İyi aile ilişkileri, aile üyelerinin birbirine etik davranmasını, diğer üyelerin esenlik ve çıkarlarını göz önüne almayı gerektirir.
STRATEJİK AİLE TERAPİSİ
Stratejik aile terapisi doğrudan sorun çözmeye odaklı, aile üyeleri işbirliği yapsalar da yapmasalar da değişimi amaçlayan bir psikoterapi yöntemidir.
Stratejik aile terapisinde, pozitif geri bildirim döngüsü kavramı modelin temelini oluşturur. Bir aile üyesinin sorunlu davranışına aile üyelerince verilen tepki mevcut sorunu arttırıyorsa pozitif geribildirim döngüsü söz konusudur. Burada bir zorluğun sorun haline gelmesi, aile üyelerinin zorluğa verdikleri tepkilere bağlı olarak meydana gelmektedir. Bunu örneklersek, 7 yaşındaki bir çocuk yeni doğan kardeşini bir tehdit olarak algılayarak huysuzluk ve yaramazlık yapmaya başlayabilir. Anne yeni doğan bebeğiyle ilgilenirken, baba da sen okullu oldun, derslerinle ilgilenmelisin gibi bir yaklaşımı çocuğun ilgi çekmeye yönelik yaramazlıklarını arttırabilir. Yaramazlığı artan çocuğa, bu iyice haylazlaştı diyerek anne- baba tarafından verilecek cezalar, artık sevilmiyorum inancını pekiştirir ve aileye karşı giderek yabancılaşmasına neden olur. Çocukta altını ıslatma gibi gerileme davranışları, tırnak yeme gibi istenmeyen alışkanlıklar görülebilir. Bu bir kısır döngüdür ve pozitif geribildirim döngüsünü oluşturur.
Stratejik aile terapisinde sorunların gelişimi üç yolla açıklanır.
- Yanlış çözümler ve yaklaşımlar sorunları kronikleştirir ve pozitif geribildirim döngüsü işler.
- Hiyerarşideki düzensizlikler.
- Aile bireylerinden birinin diğerini gizliden koruma veya denetlemeye çalışması.
Psikoterapi sürecinde mevcut sorunu kimin, nasıl çözmeyi denediğini bulmak önemlidir. Bazen kullanılan bir çözüm sorunu daha da ağırlaştırır. Kocasının kendisine zaman ayırmadığından şikâyet ederek sürekli söylenen bir kadın büyük olasılıkla kocasını daha da uzaklaştıracaktır. Eşinin söylenmesinden bir an önce kurtulup, huzur bulmak için onun isteğini hemen karşılayan kocanın da bir hınç birikimiyle nefret duygularına kapılması mümkündür. Bundan dolayı evlilik terapilerinde sorun çözme döngüsünü şekillendirerek, stratejik hedef olarak danışanın yaptığının tam tersine yönlenilir.
Ailede hasta olarak tanımlanan bireyin yaşadığı sorunların ailede koruyucu bir işlevinin olup olmaması da önemlidir. “Bu sorun sizi mi, eşinizi mi daha çok endişelendiriyor?” sorusuna alınacak yanıt, soruna yönelik sistemik bakış açısını oluşturacaktır.
Sorun ve hedef saptandıktan sonra, sorunu sürdürmeyi yanlışlıkla destekleyen denenmiş çözümler araştırılır. Burada genelde yapılan üç yanlış vardır.
- Eyleme geçileceği yerde sorun yadsınır, halı altına süpürülmeye çalışılır. Örneğin, ergen çocuklarının uyuşturucu kullandığını gösteren tüm deliller mevcut da olsa aile bunu kabullenmek istemez, son ana kadar bir şey yapmaz.
- Gerçekte sorun olmayan bir davranışı çözmeye yönelik çabayla kendi kendine sorun yaratılır. Örneğin, mastürbasyon yaptığı görülen çocuğa büyük tepki verilir, yeni doğan kardeşini kıskanan ve yaramazlık dozunu arttıran çocuk hiperaktif olarak algılanarak doktora götürülür.
- Çözüm, olması gerekenden apayrı, tamamen yanlış bir düzeyde sağlanmaya çalışılır. Örneğin, eşinden kendine biraz daha zaman ayırmasını isteyen, konuşmaya ihtiyacı olan bir kadına değerli hediyeler alarak sorunu çözmeye çalışmak gibi.
Özetle stratejik aile terapileri, aile ve evlilik sorunlarının çözümünde iletişimi baz alan, ilk ve etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Burada ailelerin kurallarla yönetilen, dengenin sağlanmasında geribildirim mekanizmalarının rolü olduğu sistemler olarak değerlendirilmesi söz konusudur.